Eğitim-Öğretim Üzerine Her şey
  EN GÜZEL İNSANLAR
 

                           EN GÜZEL İNSANLAR

                             Bismillahirrahmanirrahım.

    Hamd,alemlerin rabbi olan Hz.Allah(C.C)’edir.Selam başta  bütün alemlere rahmet olarak gönderilen Hz.Muhammed (s.A.V.)’ e olsun.Sonra da başta diğer peygamberler,sahabeler,tabiin,tabitabiinin üzerine olsun.

          

                         H.Z.MUHAMMED(S.A.V.)

     En güzel insanların en başında sadece ve sadece  o yani Hz.Muhammed(S.A.V.S.)  gelir.Onun hakkında yazmak benim haddime değildir.Ben,ancak onun hakkında acizane  birkaç  cümle çiziktirmiş olacağım.Zira,okyanuslar mürekkep,ormanlardaki ağaçlar kalem olsa yine de o büyük ve  en güzel insanı  tam olarak anlatmış ve yazmış olamayız.

    En güzel insanların en  güzeli,iki kurbanlığın  neslindendir.İlki,Hz.İsmail A.S.dır.İkincisi ise  babası  Hz.Abdullah’tır.Şöyle ki:Peygamberimizin dedesi bir gün  ey Allah’ım eğer bana  bir  erkek  evlat verirsen sana onu  kurban edeceğim diye vaatte  bulundu.Yüce  Mevla ona   erkek çocuklar verdi.Ancak Abdülmuttalif vaadini  unutmuştu.Fahri Kainat efendimiz daha dünyaya gelmeden dedesi Abdülmuttalip bir rüya görür.Rüyasında çocuklarından  birisini kurban etmesi isteniyordu.Sabah olunca durumu  çocuklarına  anlatan Abdülmuttalip  çocuklarının hiçbirinden itiraz almadı.

  Abdülmuttalib,rüyasının gereği olarak  olarak bir koç kurban etti.Rüyasında,adağının yerine gelmediği bildiriliyordu.Bu defa Abdülmuttalib,bir inek kurban etti ancak  yine adağının yerine gelmediği bildiriliyordu rüyada.Bu defa en iyisinden bir deve kurban etti,Abdülmutalib.Ama  hala adağının yerine gelmediği belirtiliyordu rüyada.Adağın yerine gelmesi  için çocuklarından birini kurban etmesi gerekiyordu.Abdülmuttalip yakınlarına rüyasını anlattı.Ancak yakınları  buna itiraz ettiler.” böyle bir şey yaparsan  bu  bir gelenek haline gelir.” dediler.Yakınlarından biri dedi ki “filan yerde bir bir rüya yorumcusu var,sen en iyisi rüyanı ona yorumlat.”dedi.Abdülmuttalip denileni yaptı.Yüz kurban kesecekti Abdülmuttalip.Kurbanı kesmeden önce  kur’a çekilecekti,kur’a çocuklarına çıktıkça  bir hayvan kurban edilecekti,ta ki  kur’a çocuklarına çıkmayacağı ana kadar.Abdülmuttalip  ilk  kur’ayı  çektiğinde Hz. Abdullah  çıktı.Böylece bir hayvanı kurban ediliyordu.Diğer çekilen kur’aların her defasında da  Hz.Abdullah çıkıyordu,ta ki  yüzüncü kurbana kadar.Yüzüncü kere kur’a çekildiğinde  bu defa  kur’a  kurbanlık hayvana çıkıyordu  ki ileride Fahri Kainat Efendimiz dünyaya gelecekti.İşte  bu yüzden,Fahri Kainat efendimiz “ben iki kurbanlığın eseriyim.”diyordu.

    Fahri Kainat  efendimiz daha anne rahminde iken babasız kalıyordu.Hoş,o  bizler gibi doğduğunda  anne,baba diyecek değildi.Dünyayı teşriflerinde adeta secdeye kapanmıştı ve dediği”İlahi,ümmeti!;ilahi,ümmeti!”olmuştu.Parmağını ne tarafa uzatırsa güneş o tarafa gidiyordu.

   Arab yarımadasında adet olduğu üzere  yeni doğan çocuklar  süt anneye verilirdi.Süt çocuk almak isteyenler,yeni doğan çocukların ailelerine gelir,alacakları süt çocuğu seçerlerdi.Fahri Kainat efendimizin ailesi fakir olduğu için kimse onu almak istemiyordu.Sadece Halime  Hatun ve eşi  bir keresinde onu almak istemişlerdi  ama onlar da   efendimizin ailesi fakir olduğundan  isteklerinden vazgeçmişlerdi.Halime Hatun ve eşi ne kadar süt çocuk aradılarsa da bulamamışlardı.Nihayet,efendimizi mecburen  süt çocuğu olarak almak durumunda kalmışlardı.Ama efendimizi süt çocuğu olarak aldıktan sonra  Halime Hatun’un evinde  gün geçtikçe bolluk oluyordu oysa Arab  Yarımadasında kıtlık hüküm sürüyordu.Halime Hatun halinden son derece  memnundu.Süt emzirme dönemi bittiğinde efendimizi ailesine  vermek istemiyordu adeta…

   Efendimiz,o kadar büyük bir insandı ki hiç kimseye  beddua etmezdi.Öyle ki İslam’ı tebliğ için gittiği Taif’te acımasızca taşlandığında ve çizmelerinin içi kanlarla  dolduğunda bile…Allah(C.C.),” Muhammed,istersen onları yerin dibine geçireyim dediğinde,hayır ya Rabbi,onlar bilmiyorlar,onları helak etme diyordu.”Ancak,bir savaşta müşriklere beddua etmişti ki,o  müşrikler ikindi namazını kılmasına fırsat vermeyecek şekilde saldırıyorlardı.Bu da gösteriyor ki namaz çok ama  çok önemli bir ibadettir.

Efendimizin güzel vasıfları saymakla bitmez.Güzel,vasıflarından bir tanesi de  yaşlılara saygıdır.Bir gün sabah namazına gitmek üzere evinden çıkmıştı.Önünde bir ihtiyar vardı.Ona saygısızlık olmasın diye önüne geçmiyordu ancak  bu arada  güneş de  doğmak üzereydi.Bütün bu  olumsuzluğa rağmen yaşlı kişinin önüne geçmemişti.Bu saygısından dolayı  Allah C.C.,o gün güneşin doğumunu geciktirmişti.

 

                                           HZ.EBU BEKİR(R.A.)

   Peygamberlerden sonra  en üstün  en güzel insan Hz.Ebu Bekir(R.A.)’dır.Erkeklerden İslamiyet’i ilk kabul eden odur.Efendimiz,Mekke’den Medine’ye  hicret etmek  istediğinde yanında olan,onunla birlikte o zahmetli yolculuğa katlanan,Hira mağarasında efendimize  arkadaş olan,mağaradaki yılan efendimizi sokmasın diye  ayağıyla yılanın deliğini kapatan ve ayağından yılan  tarafından sokulan da odur.-O yılan ki,yıllarca efendimizi görmeyi dört gözle beklemekteydi.Ama Hz.Ebu Bekir(R.A) onu engellemiş  o da  Hz Ebu Bekir’i sokmuştu.Efendimiz,mübarek tükrüğünü  yılanın ısırdığı yere  sürünce  yılanın sokma acısı geçmişti.-

 

  Hz.Ebu Bekir o kadar büyük bir insandı ki  Hz.Allah,Cebrail Aleyhissselam aracılığı ile ona selam göndermişti.Bunu, Cebrail Aleyhisselam, efendimize bildirdiğinde  efendimiz  çok meraklanmış  ve hemen  Hz.Ebubekir efendimizin evine gelmişti.Efndimiz “Ey Ebu  Bekir,sen ne gibi  güzel bir fiil işledin ki Hz.Allah sana selam gönderdi?”dediğinde  o da  “Ey Allah’ım,benim  vücudumu  cehennem de öyle büyüt ki cehennemde  benden başka  kimseye yer  kalmasın.”diye dua  ettim ,demişti.

  Yine,özellikle  savaş öncesinde  orduya maddi destek konusunda en büyük desteği veren de O idi .Öyle ki bir seferinde elinde avucunda ne var ne yok hepsini orduya bağışlamıştı.Bunu gören efendimiz “Ey Ebu  Bekir,varını yoğunu orduya verdin,ailene  ne bıraktın?”dediğinde,o,”Allah ve Rasülü’nü bıraktım,ya Rasülallah.”         diyecek kadar  cömertti.

  Komşularından birisi onu bir gün efendimize  şikayet etti.”Ya Rasülallah,komşum Ebu Bekir,her gün ciğer yiyor,kokusu çevreye yayılıyor,benim de canım istiyor ama bana az da olsa pişirdiğinden vermiyor.”dedi.Durumu,Hz.Ebu Bekir’e ilettiğinde o şöyle diyecekti:Ey Allahın Rasülü,ben  ciğer yemiyorum ancak öyle  ihlasla ibadet ediyorum ki o ihlasla  ciğerlerim  kavrulur gibi oluyor,herhalde komşum bu kokuyu  duymuştur.”diyordu.Bu kadar ihlasla ibadet etmek ancak   bu en güzel insanların marifeti olsa gerek…

      

                       HZ.HATİCET-ÜL KÜBRA(R.Anha)

    Cennet kadınları deyince aklımıza hemen Hz.Musa Aleyhisselam’ın manevi annesi Hz.Asiye,Hz.İsa Aleyhisselam’ın annesi Hz.Meryem ve de  İslamiyet’i ilk kabul eden,çok zengin olduğu halde  zengin  bir    seçmeyen  fakir  ama  fazilet timsali efendimizi tercih eden Hz.Haticet-ül Kübra  akla gelir.

  O,o kadar büyük bir insandır ki efendimize  peygamberlik verildiğinde onu ilk teskin eden ve  ona şek ve şüphesiz bağlanan  en güzel insanlardan biridir.O, o kadar güzel bir insandır ki efendimiz  peygamberlik verilmeden önce Hira mağarasında   günlerce inzivada kaldığı günlerde  ona hiç üşenmeden,bıkmadan yiyecek götüren ve  Hz Allah’ın selamına  mazhahar olabilendi.Allahü Teala, Cebrail Aleyhisselam aracılığıyla  “Ey Cebrail,Hatice’ye selam söyle.”demişti.

   Müşriklerin Peygamber efendimize  ve inananlara  baskı ve zulümlerini  iyice  arttırdığı günlerdi.Öyle  ki  peygamberimizi ve inananları  Mekke’nin dışına çıkarmışlar,kendilerine  yardım yapılmasını engellemişler,adeta  onları ölüme  mahkum etmişlerdi,müşrikler.İşte  böylesine zorlu günlerde elinde avucunda  ne varsa  inananlara  harcamıştı Hz. Kübra.Şimdi üzerindeki elbisede  kırk tane yama vardı.Efendimiz  bu durumu görünce  çok hüzünlenmiş,gözlerinden yaşlar gelmiş,”Ey Hatice,sen bu hallere  düşecek kadın mıydın?”diyerek üzüntüsünü açıkça göstermişti.

  Oysa,Hz.Allah öteki dünyada onu inciden sazlıklar arasındaki  cennetine koyacaktı.Ne mutlu onlara,inşaalah Hz.Allah onları sevmemizin hürmetine bizleri onların şefaatinden mahrum bırakmaz…O,Kübra ki  peygamberimizin çocuklarının annesi özellikle  peygamberimizin en çok sevdiği kızı Hz.Fatımatüz-Zehra El Betül’ün annesiydi…

 

 

                         HZ.OSMAN(R.A)

    Hz.Ebu Bekir zamanıydı.Bir gün,deve kervanı büyük bir gürültüyle Medine’ye giriyordu.Kıtlık her yeri kavuruyordu.Tüccarlar bire üç;bire beş veriyorlar ancak Hz.Osman elindeki malları kimseye satmıyordu.Hz.Osman,karaborsacılık şaaşağısı şehirde çalkanıyordu.Bu durum,Hz.Bekir(R.A)’ın kulağına da ulaşmıştı.Hz.Ebu Bekir, derhal Hz.Osman’ın yanına gelerek niçin elindeki malları tüccarlara  satmadığını sorduğunda  o büyük zat,"satmam  çünkü   bire yedi yüz veren var.”deyince Hz.Bekir  sinirlenir.Hiç bire  yedi yüz veren olur mu Osman?der.Hz.Osman “evet  biri var,o da   Hz.Allah.” der.”Ben bu kıtlık zamanında hiç elimdeki  malı satar mıyım.Kervanımda ne kadar varsa,bütün  muhtaçlara dağıtın.”der.


                          Bir Güzel İnsan Şeyhül İslam
               Şüphesiz birçok güzel  şeyhül islam vardır.Aşağıdaki onlardan bir tanesi...

  -Eski Endülüs Hükümdarlarından biri fakir bir kadının arsasına yeni bir saray yapılmasını emretti. Arsa hükümdarın sarayına alındı ve hükümdar arsanın bedelini de ödemiyordu. Müşkül durumda kalan kadın, çareyi, hükümdarı, kadıya şikâyet etmekle buldu.

Zamanın Şeyhü'l îslâmı, kadını dinleyip haklı olduğuna hükmettikten sonra, hükümdara hiç bir şey söylemeden bir çuval ve bir de kazma kürek alıp kadının arsasından toprak doldurmaya başladı. Padişah sarayından Şeyhü...'l îslâmı seyrediyor kendi kendine:

— Herhalde Şeyhü'l İslâm aklını oynatmış olsa gerek, diyordu. Şeyhü'l İslâm çuvala bir miktar toprak doldurdu ve sırtına alıp götürmek istedi. Fakat ihtiyar olduğundan ve toprak da ağır olduğundan kaldıramamıştı. Biraz daha toprak koyup çuvalı ağzına kadar doldurdu. Tekrar kaldırmak istediğinde tabi ki, kaldıramaz! Şeyhü'l İslâmın bu acaip halini seyreden hükümdar daha fazla sabredemeyip huzuruna çağırdı ve:

— Hocam, sen bu zayıf halinle bu çuvalı nasıl kaldıracaksın? Bir de çuvalı boşaltacağına habire dolduruyorsun. Bunu kaldıramayacağını nasıl düşünemiyorsun? diye sordu.

Şeyhü'l îslâmın istediği olmuştu:

— Peki Sultanım, siz benim omuzlarımın o çuvalı' kaldıramayacağını biliyorsunuz da yarın huzur-u İlâhîde o arsayı kaldıracak güce sahip olamayacağınızı niye düşünemiyorsunuz? Sizin omuzunuz benim omuzlarımdan çok mu kuvvetli? diye konuşmaya başlayınca hükümdar hata ettiğini, hocanın kendisini ikaz için böyle yaptığını anladı ve kadının arsasını gasbetmekten vazgeçti.

Sürecek….Muallim Necmi-2014-

 

 
 
  Bugün 10 ziyaretçi (10 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol