Kabadayı
Onu en son Ihlamurlar Caddesi’nden yukarı doğru giderken görmüştüm.Uzun boylu,etine dolgun,esmer,yağız bir Anadolu delikanlısıydı.Başı dik,kendine güvenen bir tavır içinde;adımları kararlı ve sertti.Sağından ve solundan kendisine hayranlık duyan dostlarını içten gelen bir hareketle selamlıyordu. O kalabalık caddede kabadayı yürüdükçe yol açılıyordu.Öfkeli mi öfkeliydi!Etrafındaki çömezleri onun her adım atışından keyif alıyorlardı.Cadde onun,yollar onundu.Kim ne diyebilirdi ki!..Sigarasından dalga dalga yükselen dumandan adeta bulut oluşuyordu.İnsan seli kabadayıyı adeta bir gölge gibi takip ediyordu.Haksızlıklara tavizsiz,sert davranırdı,yanlışlıklara çıkışı şiddetli idi.Zalime gayet şedit ama mazlumlara,masumlara karşı da bir o kadar müşfikti. O sebeple mağdurların sesiydi.Kimin bir sıkıntısı olsa hemen yardımına koşardı.Okumadığına öylesine yanardı ki okuyanlara gıpta ederdi.Ve bir “ah!” çekerek cahilliğine yanardı.
Siyasileri,bürokratları zaman zaman halkın hizmetinde olmaları hususunda uyarırdı.Kaba,kibirli,kendini beğenenlere değer vermezdi.Bir defasında yanında bulunduğumuz sırada,bir köylü geldi.Etrafı kalabalık olduğu halde geleni tebessümle karşıladı,yer gösterdi.Köylü oturdu,çay ısmarladı ve sordu köylüye,”bir derdin varsa söyle “dedi.Köylü”Uzun yıllar bir dağ köyünde görev yapan bir öğretmen oğlum var.Çocukları ortaokulda okuyacaklar diye tayin istedi,puanları tutuyor,dilekçesini de vermiş.Oğlum işlerin ne durumda olduğunu öğrenmek için Milli Eğitim Müdürü ile görüşmek için kapıyı çaldı.Derdini anlatmaya kalkınca hemen kapıyı göstererek “çık dışarı,defol!Ben öğretmenlerle görüşmem,öğretmen de kim oluyor?”dedi.
“Daha önce öğretmen oğlumu huzurundan kovduğu için bu defa ben gittim.Durum,bundan ibaret “dedi.Kabadayı söylenenlerin doğru olup olmadığını tekrar sorduktan sonra ,telefona sarıldı.Karşısına bir sekreter çıktı.Kabadayı “müdürle görüşmek istiyorum.”deyince ;sekreter :müdürün yerinde olmadığına ısrarla vurgu yaptı.Kabadayı,telefonu açarken kendini tanıtmıştı.Bu sebeple görüşmekte ısrar edince Milli Eğitim Müdürü”Buyrun efendim,yanlış bir anlama oldu.Emirlerinizi bekliyorum”dedi.Kabadayı,muhatabını şöyle azarladı:”Bana bak müdür!oturduğun koltuk,babanın malı değil,vatandaşı aşağılamaya hakkın yoktur.Görevini yerine getir,çayım bitmeden sonucu bana bildir!”dedi.Telefondaki müdür,yalakalığın bütün renk tonlarını kullanıyordu.Gerçekten çaylar bitmeden sonuç alındı.
Kabadayı halktan uzak yaşamayı hiç sevmezdi.Bir olay daha anlattı.”Hasta oldum,bir tıp fakültesindeki hocaya muayene oldum.Hoca”bu ilaçları üç ay kullan ve tekrar kontrole gel”dedi.Üç ay geçince hocayı ziyarete gittim.Kapıyı çaldım,kapı kilitliydi.Bitişikteki profesörün kapısını çaldım ve“sayın hocam filan hocanın hastasıyım,kontrole geldim,nerede olduğunuzdan haberiniz var mı?dedim.
Makamında koltuk keyfi yapan profesör,zile bastı,görevli içeri girdi.Beni işaret ederek”Bu adamı derhal kapıdan kov!”dedi.Görevli,bana bir şey sormadan çıkarmaya kalkınca onu anladığı şekilde saf dışı ettikten sonra kapıyı kilitledim ve hocanın ne zaman geleceğini sordum.”Şimdi dediklerimi tekrar et;yoksa sana anladığın gibi davranırım”dedim.Hoca”olur” dedi.Kabadayı:”De ki,ben okudum ama adam olamadım,kendimi bir şey zannettim,ben,kaba ve alçağın ve de okumuş cahilin tekiyim.Makam hırsı,insani duygularımı yok etti!Bir vatandaşa nasıl davranılacağını bilmeyecek kadar kabayım!Halktan kopmuş yalnızlık cehenneminde yaşamayı seçtim.Unvanım,bana kişilik kazandırmadı.Çünkü alın teri ile buralara gelmedim.Herhangi bir vatandaşa böyle davranmayacağıma söz veririm”tekrarını yaptırdım”dedi.
Kabadayı,Hakkı Öğretmen'in başından geçen bir olayı şöyle anlatmıştı: Hakkı Öğretmen çiçeği burnunda sayılacak yaşta dört yıllık bir öğretmendi.Görev yaptığı köy,ilçeye otuz beş kilometreydi.Köyü,ilçeye uzak olmasının yanı sıra köyün ulaşım aracı da yoktu.O gün giyilebilir eşyalarını bir çantayı koymuş eski elbiselerini giymiş ve ilçeye giden bir taşıt beklemeye koyulmuştu.Büyük ihtimalle ilçeye gidebileceği taşıt traktör olacaktı.Çünkü köyde muhtar dışında kimsenin kamyonu yoktu,beş veya altı kişide de traktör vardı.O yüzden yanında yedek elbise bulundurmayı ihmal etmezdi.
Hakkı Öğretmen o gün ilçeye giden traktöre binerek ilçeye gitti.O gün orada kalacak ertesi gün köyüne dönecekti.İlk iş olarak öğretmen evinde yer ayırtmalıydı.Öğretmen evine geldiğinde hizmetli Hüsnü efendiye müdürü sordu.Müdür orta yaşlı,tıknaz,gözlüklü güleç yüzlü ve anlayışlı biriydi.Onu daha önceden tanıyordu.Bu güvenle sınırlı sayıda yatak olan öğretmen evinde kalması için ona yardım edeceği ümidini taşıyordu.Ümit içindeydi çünkü öğretmen evinde o gün için yer yoktu ama böyle durumlarda televizyon izleme salanunda müdür izin verirse kalınabiilyordu.Gerçekten de öyle oldu.O babacan müdür Hakkı Öğretmenin öğretmen evinde kalmasına izin vermişti.
Saat 24.01 civarıydı.Hakkı Öğretmen henüz pijamalarını giymişti ki kapı hızlıca ve sertçe çalındı.Kapyı açtığında karşısında gayet uzun boylu,mavisi oldukça yıpranmış kot pantalonu olan bir erkek dikiliyordu.Hakkı Öğretmen'e öğretmen evinde bulunmasından huzursuz olmuş bir tavırla:
-Sen burada mı kalıyorsun?dedi.
Hakkı Öğretmen:"Evet" dedi.Bu sevimsiz kişi başka hiçbir şey demeden hışımla ve hızlı adımlarla öğretmen evinden ayrıldı.Çok geçmeden hizmetli Hüsnü efendi:
-Hocam,bu akşam burada kalamazsın,kaymakam bey öyle söyledi,dedi.Kaymakam da aynı zaman da ilçe milli eğitim müdürüydü.Meğer o sevimsiz kişi İstanbul'dan ilçe ve civarına geziye gelen kız öğrencilerin başında görevki kişiymiş,güya Hakkı Öğretmenin o kızlara herhangi bir zarar vereceğini düşünerek öğretmeni Kaymakam vekiline şikayet etmiş o da:"Tutun kolundan,dışarı atın!"demiş.Nitekim öyle de olmuş.Gecenin o vaktinde bir anda kendini dışarıda bulan,kendi evinden hakkı olmayan kişilerin rahatının sağlanması için kapı dışarı edilen öğretmen o gece zaten sayılı otel bulunan ilçede otellerde de yer bulamamış,sabaha kadar kah caddeyi arşınlamış kah sabahçı kahvesinde oturarak sabahı beklemişti.
Hakkı Öğretmen,kendisine yapılan bu zulmü beni tanımadığı için bana da iletememiş hatta herkesin Mevlası olan yüce Mevla'ya da iletmemişti.Ben,ancak bana iletilen zulümlere elimden geldiğince çözüm getirebiliyordum ancak yüce Mevla kendisine iletilmeyenlere bile çözüm getiriyor Hakkı Öğretmenin ahını yerde bırakmıyordu.
Bu olaydan çok kısa süre sonra o kaymakam vekili-İlçe milli eğitim müdürü-ikamet ettiği ve eşinin de çalıştığı ilçeye kırkbeş kilometre uzaklıktaki başka bir ilçeye tayin ediliyordu.Burada da çok kalmadan Çankırı'nın kasaba hüviyetindeki daha küçük ilçesine tayin ediliyordu.Dahası buradaki görevinden de çok geçmeden alınıyor ve Afyon'a öğretmen olarak atanıyordu..."İşte böyle,dedi Kabadayı."Alma mazlumun ahını,çıkar aheste,aheste..."
Kabadayı, askerde nöbette iken uyuya kalır.Onun uyuduğunu gören bir astsubay ona küfür eder. İlginç; olan askeriyeye saygıdan dolayı Kabadayı şöyle der:”Anneme küfrederken astsubay babammış gibi dayandım, kız kardeşime küfrettiğinde damadım yerine koydum dayandım ama hanımıma küfrettiğinde dayanamadım onu öldürdüm.Bundan sonra dağlara çıkarak eşkıya olur Kabadayı.Devrez Köprüsü’nü o devrin haksızlıkla para kazanan halkı ezen zenginlerinden aldığı haraçla yaptırmıştır.Yeşilhisar ve çevre köy insanları Devrez Çayı’nı yaptıran Kabadayı’ya çok minnettar kalmışlardır.Çünkü pazarda ürünlerini satmak üzere Devrez Çayı’ndan geçmeleri gerekiyordu Yeşilhisar ve çevre köylülerinin.Suyun az olduğu zamanlarda Devrez Çayı’nın sığ yerlerinden geçen köylüler,baharda coşan çaydan geçemezlerdi.Derme çatma yaptıkları ahşap köprü ile bir süre idare etmişlerse de bir gün yaşadıkları ölümlü acı olaydan sonra o ahşap köprüden geçmeye cesaret eden olmamıştır…İşte bu sebeple herkes Kabadayı’ya minnettardır.
Kabadayı'yı halka en çok sevdiren,en ustun tarafı fakirlere yardim etmesi,özellikle birbirini seven yoksul gençleri evlendirmesidir. Bu konuda en çok hatırlanan olay ise:Evlenmek niyetinde olan dağlı bir genç,sahip olduğu tek danasını almış, pazara inmektedir. Yolu, Kabadayı tarafından kesilir. Delikanlının evlenmek için parası olmadığını anlayınca Kabadayı kendisine düğün için yetecek parayı verir ve ayrıca danasını satmamasını salık verip uğurlar.
Kendi dünyalarında karanlığa gömülmüş sözde aydınları,kabadayı anlayacakları dilden anlatırdı.
Daha 54 yaşında iken Hakk’a yürüdü.Onu cenaze töreninde mahşeri kalabalık tekbirlerle uğurladı.Bence Kabadayı’nın düğünü ancak böyle olabilirdi.Mekanı cennet olsun.